Futbolun büyüsü bazen skor tabelasında değil, verilen mesajda gizlidir. Galatasaray’ın Liverpool karşısında aldığı bu tarihi galibiyet tam da böyle bir hikâye. Maçtan önce “8 yer, 10 yer” denilen bir takım, sahaya çıktığında “Ben Avrupa Fatihi’yim” diyerek tüm Avrupa’ya kendini hatırlattı.

Herkesin aklında Frankfurt mağlubiyeti vardı. O karşılaşmada öne geçtiğinde oyunu tutamayan, sahadan hüsranla ayrılan bir Galatasaray izlemiştik. Ama bu kez farklıydı. Bu kez sahada sadece futbol oynamakla kalmayan, aklını ve yüreğini birleştiren bir takım vardı.

Okan Buruk’un planı çok netti: Önce oyunu kilitlemek, sonra hızla rakip savunmanın arkasına sarkmak. Liverpool’un tuzağa düşeceği hesap edilmişti ve öyle de oldu. Sarı-kırmızılılar, kontra ataklarla pozisyonlar buldu ve penaltı golüyle öne geçti. Asıl mesele ise bundan sonraydı. Çünkü bu defa Galatasaray öne geçtiği oyunu bırakmadı, sahayı kapattı, rakibin baskısını eritti, direncini kırdı.

Özellikle savunmadaki dörtlü olağanüstü bir performans sergiledi. Orta saha oyuncuları iki kişilik mücadele etti, hücum hattı da fırsatları zorladı. Bu sadece sahadaki 11’in değil, kulübedeki herkesin zaferiydi. Yedek oyuncuların ısınmalarındaki motivasyon bile tribüne umut aşılıyordu. Genç Arda Ünay’ın özgüveni ve arkadaşlarıyla kurduğu bağ, geleceğe dair en güzel işaretlerden biri oldu.

Bu galibiyet, Galatasaray için yalnızca üç puan değil; Türk futbolu için de bir özgüven tazelemesi, bir ayağa kalkış mesajı oldu. Avrupa sahnesinde “kırılgan” görülen Türk takımlarının da doğru plan, sabır ve inançla neler yapabileceğinin kanıtıydı.

Evet, Galatasaray Liverpool karşısında bir kez daha tarih yazdı. Ve belki de asıl önemlisi, “Fatih” kimliğini hatırlattı. Bu sadece bir galibiyet değil, Türk futbolunun yeniden dirilişinin ilk işaretiydi.